TBMM Genel Kurulu, Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ başkanlığında toplandı. Açılışta konuşan Bozdağ, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un ağır bir gribal enfeksiyon geçirdiğini ve tedavisinin devam ettiğini belirterek, bu nedenle bugünkü birleşimi kendisinin yöneteceğini söyledi.
Bütçe görüşmelerinin 15'inci gününde olduklarını hatırlatan Bozdağ, "Bütçe ve kesin hesap görüşmeleri, Plan ve Bütçe Komisyonu'nda 20 Ekim 2023 ve 24 Kasım 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Komisyonda 21 toplantı ve 70 oturumda yapılan görüşmeler, 217 saat 59 dakika sürmüştür. Bu toplantılarda 7 bin 834 sayfa tutanak tutulmuştur. Genel Kurul'da 11 Aralık 2023 tarihinde başlayan görüşmeler, bugün tamamlanacaktır. Bugüne kadar Genel Kurul'da 14 birleşim ve 71 oturum gerçekleştirilmiş, toplamda 180 saat 42 dakika çalışma yapılmış ve 6 bin 517 sayfa tutanak tutulmuştur" dedi.
Bozdağ: Terör hedeflerine ulaşamayacak
Ardından terörle mücadeleye değinen Bozdağ, bölücü terör örgütüne karşı yapılan operasyonlarda şehit olan 12 askere Allah'tan rahmet dileyerek, "Terörü, bölücü terör örgütünü ve destekçilerini, teröristlerini bir kez daha yüce Meclis'in çatısı altında lanetliyorum. Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti devlet ve millet olarak teröre karşı yekvücut şekilde, dün ve bugün olduğu gibi yarın da kararlı ve kesintisiz mücadelesini sürdürecektir. Terör, hedeflerine bugüne kadar ulaşamadığı gibi bundan sonra da ulaşamayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, bin yıldır süren sarsılmaz birliği ve kardeşliğine dönük bu hain saldırıları defetme kudretine her zaman kadirdir. Sadece terör örgütünü değil, onun teröristlerini değil, onları besleyen, yularlarını elinde tutan ülkeleri ve karanlık güçleri de tarihin çöplüğüne havale etmeyi bu büyük millet dün olduğu gibi bugün de başaracaktır. Bu vesileyle terörle etkin ve kararlı mücadelesini sürdüren kahraman Silahlı Kuvvetleri'mizin mensuplarına, güvenlik güçlerimize ve bu alanda görev yapan her bir vatan evladına divan olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'ndan saygılarımızı, selamlarımızı gönderiyoruz" diye konuştu.
Bahçeli, DEM Partililer konuşurken salondan ayrıldı
Bozdağ'ın konuşmasının ardından gündeme geçildi. DEM Partililer konuşurken MHP Lideri Devlet Bahçeli, TBMM Genel Kurulu salonundan ayrıldı. Bahçeli, kuliste gazetecilerin konuya ilişkin sorusu üzerine, "CHP'yi de takip etmeyeceğim. Arkadaşlarım da takip etmeyecekler. Anayasa Mahkemesi'nin yapması gerekeni yapıyorum bugün" dedi.
Bütçenin geneli üzerine konuşmalar ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın konuşması sonrası, bütçenin tümü üzerine oylamalar yapılacak ve 15 gün süren görüşmeler tamamlanacak.
Kalaycı: İki devletli kalıcı çözüm için samimiyetle gayret gösteren neredeyse tek ülke Türkiye
MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı, net asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılması ve asgari ücretliye büyük şehirlerde ulaşım desteği verilmesi gerektiğini söyledi. Kalaycı, TBMM Genel Kurulunda, 2024 yılı bütçe görüşmelerinin son gününde grubu adına söz aldı.
Irak'ın kuzeyinden ardı ardına gelen şehit haberlerinin milleti acıya boğduğunu söyleyen Kalaycı, "Teröre, destekçilerine, iş birlikçilerine lanet olsun" ifadesini kullandı. FETÖ, DEAŞ, PKK, PYD ve YPG'nin, "emperyalist güçlerin kiralık katiller sürüsü" olduğunu söyleyen Kalaycı, "Terörizmle mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir. Türkiye, terörün tasallutundan mutlaka kurtulacak, teröristler ve arkalarındaki kalleş ve namert destekçileri tümüyle hak ettikleri bedeli ödeyeceklerdir" diye konuştu.
MHP'li Kalaycı, "İsrail'in soykırıma varan saldırıları karşısında ateşkes hukukunun tesis edilmesi için çabalayan, iki devletli kalıcı çözüm için samimiyetle gayret gösteren neredeyse tek ülkenin Türkiye olduğunu" söyledi.
Dünyada sıkılaşan para politikaları ve jeopolitik gerilimlerle oluşan ekonomik belirsizlikler nedeniyle uluslararası şirketlerin yatırımlarını durdurmaya ve işten çıkarmalara başladığını belirten Kalaycı, "Buna karşın ülkemizde üçüncü çeyrek itibarıyla yatırımlar yüzde 14,7; makine-teçhizat yatırımları yüzde 23,7 artmıştır. İstihdam, sadece ekim ayında 246 bin kişi artarak tarihi seviye olan 31 milyon 835 bine yükselmiş, işsizlik oranı 11 yılın en düşük seviyesine gerileyerek yüzde 8,5'e düşmüştür. 2023 yılı genelinde istihdamın 902 bin kişi artması beklenmektedir" değerlendirmelerinde bulundu.
Kalaycı, Türkiye'de ekonomik sorunların başında halkın refahını ve geçim standartlarını olumsuz etkileyen hayat pahalılığının geldiğine işaret ederek, fiyat istikrarı ile makro finansal istikrarın sağlanması amacıyla uygulanan sıkılaştırıcı politikalarla yatırımcı güveninin arttığını, risk priminin düştüğünü, rezervlerin güçlendiğini, kur oynaklığının azaldığını ve TL mevduatın arttığını kaydetti. Kalaycı, partisinin, çalışanların ve emeklilerin enflasyon karşısında alım gücünün korunmasını, ocak ayında asgari ücretlileri, emeklileri ve kamu çalışanlarını sevindirecek maaş artışı yapılmasını beklediğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Net asgari ücretin açlık sınırının üzerine çıkarılması ve asgari ücretliye büyük şehirlerde ulaşım desteği verilmesi görüşündeyiz. Memurların ve emeklilerinin aylıklarına yüzde 50 civarında artış yapılacağı, farklı emekli kesimleri arasındaki dengeyi koruyucu, düşük aylık alanları gözetici bir yaklaşım sergileneceği açıklanmıştır. Emekli aylığı artışlarında denge sağlanmasını çok doğru buluyor, ilave refah payı verilmek suretiyle emekli aylıklarının iyileştirilmesini gerekli görüyoruz."
Belirli gelir seviyesine erişene kadar ailelere "asgari gelir desteği" verilmesi, ev kadınlarına prim desteğiyle birlikte emeklilik hakkı tanınması, birinci dereceye gelen memurlara 3600 ek gösterge verilmesi ve Bağ-Kur'luların prim gün sayısının 7200'e düşürülmesi yönündeki çalışmaları desteklediklerini anlatan Kalaycı, "Elbette yaparsa Cumhur İttifakı yapar" diye konuştu. Ayrıca MHP'li Kalaycı, yeni bir Anayasa ile "Türkiye'yi, ayak bağlarından tümüyle kurtarmanın" vaktinin geldiğini söyledi.
MHP'li Aksu: Türkiye, vatandaşlarımızı enflasyona karşı koruma politikalarını tavizsiz sürdürüyor
MHP İstanbul Milletvekili İsmail Faruk Aksu, "terörü, terörü meşrulaştıran anlayışı ve eli kanlı terör örgütü PKK'yı lanetlediğini" belirterek, "Teröre destek veren, himaye eden, göz yuman, açık ya da gizli iş birliği içinde olan kişi, kurum, kim varsa tüm unsurlarıyla bölücü terörün kökü inşallah kısa sürede kazınacak" dedi.
Gazze'de yaşanan insanlık dramının, uluslararası hukukun ve kuruluşların çaresizliğini gösterdiğine dikkati çeken Aksu, İsrail ile Filistin arasında derhal ateşkesin sağlanması, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi, barış, huzur ve istikrarın hakim olmasını, çocukların ölmemesini istediklerini anlattı. Aksu, "Türk milletinin asırlara hükmeden adalet anlayışıyla vücut bulacak Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünyanın, insanlığın huzurunun da teminatı olacağını" söyledi.
Toplam maliyeti 104 milyar dolar olarak hesaplanan depremin yaralarını sarmak için kaynak ayrıldığını hatırlatan Aksu, Türkiye'nin gelecek planlamasındaki önceliğinin, depremin yaralarını sarmak, deprem bölgesini yeniden inşa ve ihya etmek olduğunu ifade etti.
Aksu, Türkiye'nin önemli gündem maddelerinden biri olmaya devam eden, vatandaşların hayatını yakından etkileyen enflasyonla mücadele politikalarının sonuçlarının görülmeye başlandığına işaret ederek, "Kararlı politikalar inşallah sonuç verecek, enflasyonla mücadelede nihai başarı da sağlanacaktır. Türkiye, vatandaşlarımızı enflasyona karşı koruma politikalarını tavizsiz sürdürmektedir" diye konuştu.
Aksu şunları kaydetti:
"Ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve milli bütünleşmeyi esas alan bir vizyonla ekonomi politikalarına yön vermeyi hedefliyoruz. Ekonomide bağımsızlığı, yerli ve milli üretimi güçlendirmeyi, yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılarak üretimin ve ihracatın ithalat bağımlılığını azaltacak, şoklara dayanıklı bir üretim ekonomisinin tesis edilmesini hedefliyoruz. Gelişmiş bir demokrasi ve istikrar içinde, piyasa ekonomisinin tüm kurallarıyla işletilmesini, ekonomide her bakımdan öngörülebilirliğin tesisini amaçlıyoruz.
Uygulamaya konulan plan, program ve politikalarla Türkiye ekonomisine olan güven de artmıştır. Bu olumlu seyrin sürdürülebilmesi ise makroekonomik dengeleri gözeten yapısal tedbirlerin de alınmasını gerektirmektedir. Bunların en önemlilerinden biri, herkesin mali gücüne göre vergi ödediği, adaletli ve etkin bir vergi sisteminin tesis edilmesi, kayıt dışılığı önleyecek adımların atılmasıdır."
MHP'li Aksu, fiyatlarda istikrar ve gıda arz güvenliğinin sağlanması için tarımsal ürünlerin en kısa zincirle pazara ulaşmasını sağlayacak mekanizmalar oluşturularak üretici ve tüketicinin birlikte kazanmasını arzu ettiklerini dile getirerek, başta özel politika gerektiren gruplar olmak üzere toplumun tüm kesimlerine insana yaraşır iş imkanları sunulması ve iş gücünün niteliğinin yükseltilmesi önceliğinde iş gücü piyasasına yönelik yapısal reformların hayata geçirilmesini gerekli gördüklerini söyledi. Aksu, hükümet sistemindeki değişikliklere de uygun olacak şekilde kamu çalışanlarının tamamının hukuki ve mali statülerini liyakat ve hakkaniyet ölçüleriyle düzenleyen bütüncül bir personel rejimi reformunun yapılmasına ihtiyaç olduğunu bildirdi.
İyi Partili Dervişoğlu: Anayasa tartışmalarının bir amacı da Cumhurbaşkanlığı seçimindeki "50+1 kuralını" tartışmaya açmak
İyi Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu, 2024 yılı bütçesinin toplumun tüm kesimlerinin sorunlarını çözecek hedeflerden yoksun olduğunu belirterek, "Bu bütçe, yoksulluğu, yasakları ve yolsuzlukları bitirmeyi ilke edinecek bir siyasi anlayışa sahip değildir" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne yönelik eleştiriler yapan Dervişoğlu, bu sistemle birlikte Türk lirasının değersizleştiğini, Türk milletinin yoksullaştığını, insanların geleceğe dair umutlarını kaybettiğini söyledi.
Dervişoğlu, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle Türkiye, hukukta geriye düşmüş, adalet heykelinin gözünün bağı çözülmüş, terazi hep güçlüden yana tartar olmuştur. Ahlak ve vicdan yargılanmış, mahkum edilmiştir. Bürokraside geriye düşmüş, parti devletleşirken devlet partileşmiş, sadakat ve itaat, liyakat ve kabiliyeti yok etmiş, devlet kadroları adeta paralize edilmiştir. Eğitimde, dış politikada geriye düşmüştür. Beşeriyetle olan büyük mücadelemizin her alanında geriye düşmüştür. Türkiye'de siyaset kurumu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi düzeninde ittifakların adeta esiri olmuştur" değerlendirmesinde bulundu.
Bu sistemin siyasi partileri de etkilediğini dile getiren Dervişoğlu, partilerin istedikleri için değil, mecbur kaldıkları için ittifak yaptığını, seçmenlerin de arzu ettiği için değil, mecbur kaldığı için oy verdiğini belirtti. Bu ittifak sisteminin milleti iki yumruk arasına sıkışmaya mahkum ettiğini savunan Dervişoğlu, "Böyle bir siyasi düzende seçimler, artık vatandaşlarımızın hür iradesini yansıtan kolektif tercihler değil, adeta bir nüfus sayımı mahiyetinde gerçekleşmektedir. Biz, siyasi iktidarın ve muhalefetin adeta rakiplerinin bir gölgesi olduğu, iktidar ve muhalefetin yarışarak değil, birbirlerini besleyerek varlıklarını idame ettirdikleri bu düzeni kabul etmiyoruz" dedi. Dervişoğlu, İyi Parti'nin birilerinin siyasi kariyer basamaklarını tırmanması ya da herhangi bir siyasi partinin çıkarlarını tahkim etmek için kurulmadığını dile getirdi.
Yeni Anayasa tartışmalarına değinen Dervişoğlu, meseleye bugünün geçici ve yapay kutuplaşmalarının açtığı küçük pencereden değil, tarihsel ve yapısal bir açıdan bakılması gerektiğini kaydetti.
Dervişoğlu, büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyada yeni gelişmelerin yaşandığını, Irak ve Suriye başta olmak üzere birçok ülkenin sınır ve demografik yapılarının fiilen değiştiğini, Türkiye'nin de bu süreçte yoğun bir göç akımına maruz kaldığını söyledi. Türkiye'de bulunan sığınmacı ve kaçak sayısının dünyadaki 193 ülkenin 98'inin nüfusundan fazla olduğunu ifade eden Dervişoğlu, Türkiye'nin demografik yapısının dönüştürüldüğünü, bunun AKP tarafından bilinçli bir tercih olarak uygulandığını savundu.
Dervişoğlu, Türk milli kimliğine düşmanlık edenlerin; Türkiye'nin demografik yapısını tahrip etmeden ve Türk milli kimliğini ortadan kaldırmadan, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel ilkelerini yok edemeyeceğini çok iyi bildiğini söyledi.
"Atatürk'ün kurduğu Türk devletine ve Türk milli kimliğine yönelik bu somut tehditler 'yeni Anayasa' adı altındaki çalışmalarla son safhaya geçmiştir" diyen Dervişoğu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bazı açıklamalarını aktardı. Dervişoğlu, şöyle konuştu:
"Sayın Erdoğan'ın şu ana kadar yaptığı açıklamalara göre yeni Anayasa'nın içeriğine dair söylediği iki önemli husus var. Birinci husus; Sayın Erdoğan 'milletin çeşitliliğini yansıtacak bir Anayasa yapacağız' demiştir. Etnik kimliği, dini, mezhebi, yaşam tarzı, hayat felsefesi, eğilimleri ne olursa olsun bu devletin sınırları içinde tek bir millet vardır, o da Türk milletidir. Çeşitlilik türlü yemeğinde olur. Bu topraklarda millet tektir, adı da Türk'tür. O büyük Türk milletinin varlığını, birliğini, egemenliğini, istiklalini, onurunu, şerefini temsil eden tek bir bayrak vardır, o da Türk bayrağıdır. O şanlı Türk bayrağının temsil ettiği tek bir devlet vardır, o da Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Türkiye'yi evvela Orta Doğu ve Güney Asya'dan getirdiğiniz yabancılarla doldurduktan sonra 'millet çeşitliliği' gibi ucube kavramlarla Türk milletinin varlığına meydan okursanız, eğer Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasa'sının ilk 4 maddesine, Cumhuriyetin temel ilkelerine, Anayasa'nın 66. maddesine ifadesini bulan Türklüğe dokunmaya kalkışırsanız, tam o noktada Türk milletinin meşru direnme hakkı başlar. Amaç Anayasa'nın değişmez maddelerini değiştirerek Türkiye'yi çok uluslu bir Anadolu devletine dönüştürme hevesi ise herkes bilsin ki yıldırım olur üzerinize yağarız, yanardağ oluruz ve Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okuyanların karşısında patlarız. Büyük Türk milleti, Anayasal düzenin değiştirilmesine ve Anadolu'da çok kimlikli, çok uluslu bir devlet düzenine asla müsaade etmeyecektir."
Dervişoğlu, yeni Anayasa tartışmalarının bir amacının da Cumhurbaşkanlığı seçimindeki "50+1 kuralını" tartışmaya açmak olduğunu kaydetti. Müsavat Dervişoğlu, "Tüm yetkilerin bir kişinin iradesinde toplandığı, yürütme erkinin hem yasamayı hem yargıyı tahakküm altına aldığı böyle bir siyasi düzende başka nisaplar aramak, makamın meşruiyetini sona erdirmek anlamına gelir ki bu Türkiye'yi yarı otoriter bir düzenden tam teşekküllü bir diktatörlüğe sürüklemek demektir. Tartışılması gereken cumhurbaşkanının yüzde kaç oyla seçileceği değil, Türkiye'yi her geçen gün tek adamlığa sürükleyen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bizatihi kendisidir. Türkiye daha fazla zaman kaybetmeden bu hilkat garibesinden kurtulmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.
Dervişoğlu, bu bütçenin şeffaf ve katılımcı anlayışla hazırlanmadığını, eğitim, sağlık ve sosyal yardımlar gibi sosyal politika alanlarına erişen bir bütçe olma vasfından uzak olduğunu söyledi. 2024 yılı bütçesinin toplumun tüm kesimlerinin sorunlarını çözecek hedeflerden yoksun olduğu görüşünü dile getiren Dervişoğlu, "Bu bütçe; yoksulluğu, yasakları ve yolsuzlukları bitirmeyi ilke edinecek bir siyasi anlayışa sahip değildir" dedi.
Erhan Usta: 2020 yılından itibaren enflasyon yanlış ölçülüyor
İyi Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta da bütçe görüşmelerinde muhalefet olarak çözüm önerilerinde bulunduklarını ancak iktidarın sanki hiçbir sorun yokmuş gibi davrandığını söyledi.
Bazı grafikler gösteren Usta, Türkiye'nin 1993 yılında dünyanın en büyük 18. ekonomisi olduğunu ancak 2003'te 21. sıraya gerilediğini belirtti.
Türkiye'nin AKP hükümetleri döneminde 16. sıraya kadar ilerlediği bir dönemin de olduğunu aktaran Usta, "Ama Türkiye maalesef 2023 yılında 19. sırada. Yani 1993'teki performansının altında ama AK Parti'nin geldiği ilk döneme göre biraz daha iyi" dedi. Türkiye'de dengeli bir büyüme olmadığın belirten Usta, "Türkiye son 15 çeyreğin ortalamasında yüzde 6,1 büyümüş. Burada büyümeye katkı tüketimden geliyor, yani tüketim kaynaklı büyüme söz konusu. Tüketimin büyümeye katkısı toplam büyümeden daha fazla. Eğer tüketim kaynaklı bir büyüme olmasaydı bu 6,1'lik büyüme 2,4 eksiye düşecekti." diye konuştu.
Usta, özellikle 2020 yılından itibaren enflasyonun yanlış ölçülmesi nedeniyle Türkiye'nin büyümesinin yüksek gösterildiğini, "Toplam faktör verimliliğinden Türkiye büyümüştür" denildiğini ancak buna hiç kimsenin inanmadığını söyledi.
OECD'nin Eğitimde Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) raporlarının sonuçlarına işaret eden Usta, "Matematikte, fende, okuyup anlamada, tamamında OECD ortalamasının altlarındayız. Avusturya, Polonya, Danimarka, Çek Cumhuriyeti 2003 yılında OECD ortalamasının altındaydı. 2022 yılında tüm alanlarda OECD ortalamasının üzerine çıktılar. Ancak AK Parti 21 yılda bunu beceremedi. Bu ülkeler OECD ortalamasının altında iken daha sonra OECD ortalamasının üstüne çıkmayı başardılar" dedi.
Türkiye'nin dış finansman ihtiyacına değinen Usta, "Ülkemizin 2019 yılında dış finansman ihtiyacı 63 milyar dolardı. 2020'de 84 milyar, 2021'de 75 milyar, 2022'de 100 milyar dolar oldu. Dış finansman ihtiyacımız sürekli artıyor. 2023'ün 10 ayında da 79,5 milyar dolar, yıl sonu muhtemelen 110 milyar dolar olacak" ifadelerini kullandı.
DEM Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş şöyle konuştu:
"Bütçe, yasamanın yürütmeye, gelirlerin alınmasına izin, giderlerin yapılmasına yetki verdiği ekonomik bir plan ve siyasi bir belgedir. Diğer yandan da bütçe, yaşadığımız toplumun bir aynasıdır. Parayı kullanma biçimimiz, geleceğinizi de belirleyen bir tavırdır aynı zamanda. Fakat yoğun geçen günler ve geceler boyunca gördüğümüz tavır bolca israf, hamaset, pervasızlık ve halka karşı vurdumduymazlıktı. Karşımızda hukuk tanımaz iktidarın yarattığı yaralı bir ülke var ve o yaralı ülkede yaşam ve geçim savaşı veren yaralı halklar. Yara büyük. Neden mi? Yalanlarla yasaları birbirine çarpıtıp, ortaya kendi bekası uğruna hukuka savaş açan bir iktidar var. Sayelerinde 12 Eylül Anayasası bile daha demokratik görünüyor. Geldiklerinden beri anayasayı istedikleri gibi değiştirip, hatta sistemi de değiştirerek tüm yetkileri kendilerinde toplayıp, Meclis’i çalışamaz, yargıyı bağımlı kılıp, hala bu anayasayı da uygulayacağız diyorlar.
"Ülkeyi yaralı hale getirip, hukuksuzluğu silah gibi toplumun gözlerinin içine doğrultan aynı akıldır"
Anayasayı bekleme odasına alanın da anayasaya aykırı ama evet diyenin de kodları aynı. Ülkeyi yaralı hale getirip, hukuksuzluğu silah gibi toplumun gözlerinin içine doğrultan aynı akıldır. O nedenle kimse AİHM kararına uyulmadı, Yargıtay AYM'ye muhtıra çekti diye şaşırmasın. Zira Can Atalay kararı, 2002'de iktidara gelen AKP ile AYM arasında gerilime neden olan ilk karar değil. Demirtaş, Yüksekdağ, Leyla Güven için hangi AİHM, hangi AYM kararı uygulandı ki? Bunun gibi onlarca karardan söz edebilirim. AYM'nin çoğu kararı iktidar için vahim görülmüş, kendilerince vahamet olan hususlar anayasa değişikliğine konu olmuştur. Şimdi de Can Atalay kararı sonrası Yargıtay, AYM ile ortak bir amaca anayasanın iktidarın bekası lehine değiştirilmesine hizmet etmektedir. Parlamentoyu çalıştırmayarak bir korkuluğa siyasallaştırılan yargıyı halka doğrultulmuş bir silaha dönüştürmek yeterli değil onlar için. Bütçeden hep daha fazlasını kendine pay eden hırs, yasama ve yargı yetkisinin erkinin 'amasız ve fakatsız' elinde olmasını ister. Mafya kliklerinin parsellediği, tahliyelerin sektöre çevrildiği, rüşvetin en geçerli yasa haline geldiği, bu çürümüş yargı sistemi bir ringe dönüşmüştür.
"Kürde düşmanlık yaptığınız kadar enflasyonla halkın geçim derdiyle kavgalı değilsiniz"
Bu bütçe süresince gördük ki sizin yaraları sarma gibi bir derdiniz yok. Siz ağzınızı açtığınızda bile halkın yarasına tuz basıyorsunuz. Halk gırtlağına kadar derde, borca düşmüşken açlık gibi... Siz en hararetli konuşmalarınızı Kürtçe konuşan vekillerimize saldırmak için yaptınız. Kürde düşmanlık yaptığınız kadar enflasyonla halkın geçim derdiyle kavgalı değilsiniz. İki kelime Kürtçe’den korktuğunuz kadar bu ülkenin çökmekte oluşundan korkuyor değilsiniz. Asıl mesele şu, kişi başına düşen demokrasi, kişi başına düşen hukuk, kişi başına düşen özgürlük arttı mı yoksa tamamen ortadan mı kaldırıldı. Kişi başına düşen yoksullukta baskı da şiddet de cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminizde arttı ve artmaya devam ediyor. Demokrasi ortadan kaldırılıp milliyetçilik pompalanırken, Kürt düşmanlığı köpürtülürken ne oldu biliyor musunuz? Emekçiler yoksullaştı, ekonomideki emeğin payı düştü.
"AKP'li yılların diğer tüm bütçeleri gibi, kadınların sorunlarını derinleştiren, yeni sorunlar yaratan bir bütçe var"
Bütçede kadınların yaşadığı şiddet, ayrımcılık ve ötekileştirme ile mücadele için ayrılmış, özgün bir kalem yok. Toplumsal cinsiyet eşitliğini hedefleyen, toplumsal cinsiyete duyarlı, kadın yoksulluğunu gören bununla mücadele etmeyi, genç kadınlara istihdam yaratmayı, kadınların siyasete katılmasının engellerini kaldırmayı, yaşamın her alanında özgürce, korkusuzca, bugün başıma ne gelebilir demeyeceği bir yaşama hedefleyen bir bütçe yok karşımızda. Aksine AKP'li yılların diğer tüm bütçeleri gibi, kadınların sorunlarını derinleştiren, yeni sorunlar yaratan bir bütçe var. Bu bütçede kadın özne değildir, aile içerisinde konumlandırılmıştır. Kadın yoksulluğu halk sosyal yardımlar bağlamında ele alınmıştır. Bakın aile ve sosyal politikalar bakanını dinledik, otuz dakika konuştu. Elli dokuz defa 'aile' dedi. 'cinsiyet eşitliği', 'kadın yoksulluğu', 'kadın işsizliği' demedi. Özcesi bu bütçe AKP'nin kadın düşmanı politikasının net göstergesidir. Kadın düşmanlığını siyasetin bir normali haline getirdi."
"Türkiye'nin tarihsel büyüme oranını yakalayabilen bir büyüme temponuz yok"
TBMM Genel Kurulu'nda bugün 2024 bütçesi üzerindeki son konuşmalar yapılıyor. Bütçenin tümü üzerine söz alan CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, şunları söyledi:
"Sık sık büyüme rakamlarından bahsediyorsunuz, ekonomik analize fırsat vermeyen bir yalnızlık içinde anlatıp duruyorsunuz. Size göre artan jeopolitik risklere, dünyada gelişen iktisadi krizlere, darbe girişiminin hâlâ süren etkilerine rağmen AKP bir büyüme efsanesi yaratmış. Bakalım, veriler bunu teyit ediyor mu? Türkiye Zincirlenmiş Hacim Endeksine göre, 1923-2023 döneminde yüzde 5,4 büyümüş ortalama, dönemsel bazda en yüksek büyüme oranı 1923-1929 arasında ve yüzde 7,3 olarak gerçekleşmiş. Daha sonra, düşünelim, 1929'daki Büyük Ekonomik Buhran, İkinci Dünya Savaşı, petrol krizi, koalisyonlar, askeri darbeler, kapitalizmin birikim krizleri, bütün bunların hepsini toplayın Cumhuriyet dönemi boyunca yüzde 5’in üzerinde bir büyüme temposu ortaya koyabilen bir ekonomiden söz ediyoruz. 2003-2008 döneminde yüzde 6,21 büyümüşsünüz, 2009-2023 dönemi büyümeniz Cumhuriyet dönemi toplam büyümesinin gerisinde yüzde 5,15. Demek ki ortada Türkiye'nin tarihsel büyüme oranını yakalayabilen bir büyüme temponuz yok, övünülebilecek bir şey yok. Büyümenin kalkınmaya dönüşüp dönüşemediğini iki rakamdan bakarız. Bir, acaba kişi başına geliri nasıl çerçevelenmiş? Yetmez, bölüşüm ilişkilerine odaklanmanız lazım. O halde Gini katsayısına bakmamız lazım. Türkiye'nin 2008 yılı kişi başına gayrisafi yurt içi hasılası 11 bin 18 dolar, 2022 için bu rakam 10 bin 659 dolar olarak gerçekleşmiş, 2023’te de 12 bin 415 dolar olacak. Demek ki kişi başına gelirde siz en azından on beş yıldır yerinizde sayıyorsunuz.
"Türkiye’yi Sefalet Endeksi’nde dünyada ilk 10’a soktunuz"
TÜİK’in gelir dağılımı istatistiklerine göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay, önceki yıla göre de 1,3 puan artarak yüzde 48’e çıkmış, buna karşılık, en düşük yüzde 20 ancak yüzde 6 alabilmiş. Başka bir deyişle, iktidarınız ve yandaşlarınız hızla zenginleşirken, bal tutan parmağını yalarken vatandaş avucunu yalamaya devam etmiş. Diyoruz ya, hep söylüyorsunuz, yaparsa AKP yapar. Türkiye’yi Sefalet Endeksi’nde dünyada ilk 10’a soktunuz, önünüzde Zimbabve, Suriye, Sudan, Yemen gibi ülkeler var. Sefalet Endeksi’nin nasıl hesaplandığı, sitelerine girerseniz bilimsel olarak orada yazıyor. Danışmanlarınız var, elinizin altında bir bürokrasi var, hesap edin, deyin ki: 'Bunlar yalan söylüyorlar ya, Türkiye asla o noktada değil.' Niye buna kalkışamıyorsunuz biliyor musunuz? Çünkü gerçeğin ne olduğunu siz de biliyorsunuz. Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokacaktınız, en sefil 10 ülkesinden biri yaptınız; yaparsa AKP yapar, bu utanç da sizin.
"Son yirmi bir yılda faiz lobilerine 559 milyar dolar ödediniz"
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Sayın Fatih Erbakan burada bir konuşma yaptı ve tıpkı babası rahmetli Erbakan gibi faize ayrılan miktarları eleştirdi, bunun bakanlık bütçeleriyle oranlarını da ortaya koydu ama anlayamadığımız bir şekilde, bu konuşmayı yaptıktan sonra bütçeye olumlu oy vereceğini söyledi. '22'nci bütçemiz' diye övünüyorsunuz, burada iç ve dış faiz lobilerine yirmi bir yılda 2 trilyon 189 milyar TL para ödediniz. Bu, 2017'ye kadar her yıl ortalama '50 milyar TL' diye gidiyordu. Sonra canavarlaştı bu rakamlar; 2018'de 74 milyar TL, 2019'da bir yılda 100 milyar TL, 2020’de 134 milyar TL, 2021'de 181 milyar TL, 2022’de 311 milyar TL. Bu senenin bütçesinin ne kadarı faize gidiyor, biliyor musunuz? Tam 632 milyar TL'yi faize veriyorsunuz. Son yirmi bir yılda faiz lobilerine 559 milyar dolar ödediniz. Bu, sizden evvelki hükümetlerin toplam ödediği faizin 2 katı. İktidarınızda her yıl 27 milyar dolar, her ay 2,2 milyar dolar, her gün 73 milyon dolar, her saat 3 milyon dolardan fazla faizi milletin kesesinden aldınız, iç ve dış faiz lobilerinin kesesine attınız."